NİĞDE YETİŞTİRME YURDU
 
  Ana Sayfa
  İletişim
  Ziyaretçi defteri
  eğlence-ilginç bilgiler
  SEVGİ ÜSTÜNE
  BİZ...ASİ ZENANLARIZ!!
  yuvamızın reytingi
  resimlerimiz
  FAYDALI BİLGİLER-HAKLARIMIZ
  Çocuklarımız ile ilgili haklar
  İNSAN HAKLARI ve SOSYAL HİZMET İLİŞKİSİ
  AİLE İÇİ ŞİDDET: KURBANLAR- FAİLLER-TANIKLAR
  sosyalhizmetler uzmanı sitesi(faydalı)
  Basında Niğde y.yurdundan haberler
  TÜRKİYE YURT YUVA HUZUREVLERİ TÜM TELEFONLARI
  BÜYÜK ATATÜRK'TEN GENÇLİĞE
  Niğde Y.YURDU Yazar öğrencilerimiz!!!
  NİĞDE Y. YURDUNDAN ÇIKANLARIMIZ..
  FAYDALI BİLGİLER ÜYE OLDUĞUMUZ İNTERNET ADRESLERİ İLGİNÇ BİLGİLER
  Niğdemizin7harikası
  HAKKIMIZDA
  taş atan çocuklar yuvaya
  forum
İNSAN HAKLARI ve SOSYAL HİZMET İLİŞKİSİ
GİRİŞ Çağımıza damgasını vuran insan hakları kavramı ile modern çağın birey ve toplum odaklı meslek ve disiplini olan sosyal hizmet arasında derin bağlantılar bulunmaktadır. Bu ilişkiyi ortaya koyabilmek, sosyal hizmeti ve tüm uygulamalarını insan hakları temelinde gerçekleştirmenin yegane yoludur. Makalede bu ilişki irdelenmeye çalışılmaktadır. Anılan ilişkiyi ortaya koyabilmek açısından sosyal hizmeti ortaya koymak gerekmektedir. SOSYAL HİZMET: KİMLİĞİ VE TANIMLARI Sosyal hizmet mesleği, sosyal refah kurumunun insan yaşamı içerisinde artan düzeyde işlevsellik kazanmasının ürünüdür. Kut’un da belirttiği gibi, sosyal hizmetin bir meslek olarak sosyal refah sistemi içinde yerini alması, sosyal refah kurumunun gelişmesinden sonra gerçekleşmiştir. Belki de böyle bir mesleğe ihtiyaç duyulmasını, refah sistemi içinde yer alan hizmetlerin, belirli bir gelişme aşamasında, mekanik düzenlemelerden çok insancıl değerleri gerektirmesi, hizmetlerin amacına ulaşabilmesi için bir takım bilgi, beceri ve davranışların gerekli olduğuna dair oluşan yaygın inanç sağlamıştır (Kut 1988). Sosyal hizmet mesleği, sosyal refah alanı içerisinde görev alan bazı meslek, disiplin ve kurumların yaşam ve insan sorunlarının değişip farklılaşmasıyla yetersiz kalabilmesi sonucunda ortaya çıkmış bir meslektir. İnsan ihtiyaçlarını bir bütün olarak gören sosyal hizmet, meslekleşme sürecinde kimi zorluklar ile karşılaşmıştır. Bu güçlüklerin temelinde ise, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın insanlık tarihi kadar eski geleneksel bir uygulama oluşu gelmektedir. Böyle bir uygulamaya bilimsel içerikli mesleki bir oryantasyon kazandırmak kolay olmamıştır. İlkel toplumlarda gerek bireysel düzeyde gerek toplumların sosyal örgütlenmesi içinde insanların birbirleriyle ihtiyaçlarına yönelik ilişkileriyle başlayan sosyal yardımlaşma, günümüze gelinceye kadar, toplumların sosyal, ekonomik, politik yapılanma biçimlerine göre çeşitli evrelerden geçmiştir. Dinsel, flantropik, utalitarien, hümanist ve nihayet sosyal adalet olarak bilinen bu yaklaşımlar yüzyıllar boyu sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın dayalı olduğu düşünce tarzını biçimlendirmiştir (Kut 1988:9) Sosyal hizmet, başlangıcından beri insan ihtiyaçlarını karşılama, insan potansiyel ve kaynağını geliştirme üzerine odaklanan bir meslek ve disiplindir (United Nations 1999:7). Nitekim literatürdeki tanımlar da mesleğin bu özelliğini ortaya koymaktadır. Sosyal hizmet mesleğinin literatürü incelendiğinde, herkesçe kabul gören tek bir tanıma rastlanamamasına rağmen varolan tanımlar aynı öğeleri içermektedir. Tüm tanımlar incelendiğinde, sosyal hizmetin, bilgi tabanına dayalı, yöntemleri olan ve sosyal refah sisteminin kaynaklarını kullanan sosyal olarak tanınmış bir meslek olduğu anlaşılmaktadır. Pincus ve Minahan (1973: 9)’a göre, sosyal hizmet uygulamasının odağı, insanlar ve kaynak sistemleri arasındaki etkileşim ile bağlantılar ve birey ve sistemlerin işlevselliğinde karşı karşıya kalınan sorunlardır. Onlara göre, sosyal hizmet; “İnsanların, yaşam amaçlarını, stres ile başetmelerini, özlem ve değerlerini gerçekleştirme becerilerini etkileyen insan ve çevresi arasındaki etkileşimle ilgilidir. Sosyal hizmetin amacı, bu yüzden, 1.insanların problem çözme ve başetme kapasitelerini geliştirme, 2. insanlara, kaynak, hizmet ve şanslar tanıyan sistemler ile insanları bağlantılandırmak, 3. bu sistemlerin etkili ve insancıl çalışmasını geliştirmek, 4. sosyal politikanın geliştirilmesine ve ilerletilmesine katkı vermek” olarak ifade edilebilir . Bartlett (1970: 116) ise sosyal hizmetin odağını, insanların başa çıkma aktivitesi ile çevreden gelen istemler arasındaki ilişki olarak tanımladığı sosyal işlevsellik olarak görmektedir. Bu tanımlama ile ilgi, insan ve çevresi arasındaki alış veriş yolu ile ne olduğu üzerine çekilmektedir. Böylelikle birey-durum, birey-çevre mutlaka birlikte ele alınması gereken kavramlara dönüşmektedir. Bartlett ile fikir birliği içerisinde olan Gordon sosyal hizmetin temel odağını, yine birey ve çevresi olarak kavramsallaştırılabilecek, karmaşık yaşam durumları içerisindeki bireyler olarak görmektedir. William Schwartz’ın görüşüne göre ise, her mesleğin toplumda özel bir işlevi vardır. Schwartz’a göre, sosyal hizmetin görevi, birey ile toplum arasında, her ikisinin karşılıklı doyum gereksinmelerini karşılayan süreçleri uzlaştırmaktır. Schwartz’ın modeli, birey ile toplum ilgilerinin aslında aynı olduğu sayıltısına dayalıdır. Bununla beraber, karmaşık ve değişmekte olan bir toplumda, bireyin topluma ait ve üretken bir unsur olarak katılma arzusu ile toplumun kendi üyelerini toplumla bütünleştirmek ve onları geliştirip zenginleştirmek yeteneğinde tıkanıklıklara rastlanmaktadır. Sosyal hizmetin müdahalesi bu tıkanıklara; bireyin gelişme, toplumla bütünleşme hızına ve toplumun çeşitli unsurlarını verimli ve dinamik bir bütünde toplanması için harcanan örgütlenmiş çabalara yöneliktir. Schwartz’ın terimleri ile sosyal hizmet uzmanı birey ile toplum arasında uzlaştırıcıdır. Gordon’a göre ise birey ve çevresi arasında uyum sağlar. Bartlett’e göre ise, bireyin başetme kapasitesi ile toplumun istemleri arasında denge sağlamaya yönelir. Sosyal hizmet uzmanları, bazen bireylere yönelik doğrudan değişme stratejilerine, bazen çevreye yönelik doğrudan değişme stratejilerine, bazen de birey ve çevre arasındaki etkileşime yönelik doğrudan değişme stratejilerine yönelebilir. Fakat her durumda, bu stratejiler birey-durum (person-situation) etkileşiminin doğasını değiştirmeye yönelir. Değişme, sosyal hizmetin mesleki müdahalesinin odağı olduğu gibi, sosyal hizmetin kendisi de bir değişme ajanıdır (Compton ve Galaway 1979: 5-7). Görüldüğü gibi, sosyal hizmet mesleğinin odağı, bireylerin toplum içindeki işlevsellik yeteneğini etkileyen birey ve çevresi arasındaki (çevresi içinde birey) etkileşimdir (Connoway ve Gentry 1988; Fink, Pfouts ve Dobenstein 1985; Kut 1988; Pincus ve Minahan 1973). Sosyal hizmet mesleğinin en üst düzeydeki amacı, bireylerin ve tüm toplumun yaşam kalitesini iyileştirmek, korumak ve/veya artırmak amacı ile oluşturulmuş planlı değişme stratejileri yolu ile müracaatçıların etkileşimlerini geliştirmektir (Connoway ve Gentry 1988; Fink, Pfouts ve Dobenstein 1985). Sosyal hizmet insanlara; 1. İhtiyaç duydukları ve hakları olan kaynaklara ulaşmalarında, 2. Problem çözme kapasitelerini geliştirmelerinde, 3. Müracaatçılara hizmet sunanların gelişimini destekleme yolu ile örgütlerin gelişmesini teşvikte, 4. Özel ve kamu kurumlarında sosyal, sağlık ve çevresel politikaları etkileyerek destek sağlar (Fink, Pfouts ve Dobenstein 1985; Pincus ve Minahan 1973; Skidmore ve Thackeray 1982). Smalley (1967: 1)’e göre, tüm sosyal hizmet faaliyetlerinin altında yatan amaç, sosyal iyileştirme ve bireysel doyum için bireylerdeki insani gücü ve tüm insanlık için kendini gerçekleştirmeyi mümkün kılan toplumsal örgütlenme, sosyal kurumlar ve sosyal politikanın gücünü ortaya çıkarmaktır. Sosyal hizmet bu biçimde ortaya konduktan sonra insan hakları ile ilişkisi ele alınmıştır. SOSYAL HİZMET - İNSAN HAKLARI İLİŞKİSİ Sosyal hizmet, tanımlarından da anlaşılacağı üzere, bir meslek ve disiplin olarak ortaya çıkışından bugüne insan ihtiyaçlarını karşılama, insan potansiyel ve kaynağını geliştirme üzerine odaklanmıştır. Sosyal hizmet ortak insan ihtiyaçlarını gidermeye birey, grup ve toplum problemleri ile başetmeye çalışır ve tüm insanların yaşam kalitelerini artırmaya yönelik mesleki faaliyetler içerisinde bulunur. Özde, amacı bu olan bir mesleki faaliyete girişme, açıkça, müracaatçı kitlelerinin haklarını koruma ve daha iyiye götürme anlamını taşır. Sosyal hizmet mesleğini vücuda getiren iki temel nokta vardır. Bunlar; 1. Bireyin değer ve onuruna saygı, 2. Uygun sosyal koşullar altında bireyin ve toplumun değişip gelişebileceğine dair olan inançtır. Herhangi bir mesleki faaliyeti sosyal hizmet müdahalesi olarak değerlendirebilmek için bireyin değer ve onurunu geliştirmesi, self-determinasyonunu maksimize etmesi ve varolan sosyal koşulları müracaatçı lehine geliştirmeye yönelmesi gerekmektedir. Bu duruma dayalı olarak, sosyal hizmetin teori, değer tabanı ve uygulaması ile insan hakları kavramının yakından ilişkili olduğu göze çarpmaktadır. Sosyal hizmet temel ihtiyaçların karşılanması ve sorunların çözümlenmesi ile ilgilenirken konuya ilgisi, anılan ihtiyaçların giderilmesi ve sorunların çözümlenmesinin insanlar açısından bir hak olduğu nosyonundan kaynaklanır. Daha açık bir deyişle, sosyal hizmet, tüm mesleki faaliyetlerini insanların ihtiyacı olduğu için değil insanların hakkı olduğu için gerçekleştirir. Yine sosyal hizmetin ilgilendiği her temel ihtiyaç eşdeğer bir pozitif hakka dönüştürülebilir (United Nations 1992). Bu nedenle, sosyal hizmet mesleğinin ilgisine ve müdahale alanına giren her konu esasen hak kavramı temelinde tanımlanabilir, ele alınabilir. Örneğin; çocuk yuvasında uyumsuz davranışlar gösteren bir çocuğun davranışları, erken çocukluk döneminde yeterli ilgi ve sevgi içeren bir ortamda yetişme hakkının ihlali olarak tanımlanabilir. Sosyal hizmet bir bütünün parçaları olan beş alanda uygulanır. Bunlar, coğrafya, politika, sosyal ekonomik, kültürel, manevi alanlardır (United Nations 1992). Esasen, bu beş alan ve özellikleri, mesleğin insan hakları ile alan ilişkisinin niteliğini de etkilemektedir. Baskıcı politik sistem, insan hakları açısından uygulama için çerçeve yaratarak mesleğin insan hakları ile olan ilişkisini sınırlayabilir. Sosyo –ekonomik alanda varolan olanaklar (çalışma, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, sosyal hizmetlere ulaşma) yeterli değil ise sosyal hizmet mesleki çalışmalarını bu kaynakların dağılımını dengelemeye yönelterek temel insan haklarının gerçekleştirilmesine çabalar. Yine sosyal hizmete çerçeve sağlayan manevi alanda yer alan değerlerin insan haklarına uygun olmaması durumunda anılan değerlerin değiştirilmesine yönelik uygulamaların gerçekleştirilmesi mesleğin temel fonksiyonu haline gelir. Sosyal hizmet, mesleki uygulamalarını gerçekleştirirken müracaatçılarının yararlarına en üst düzeyde önem vermektedir. Müracaatçıların haklarını savunan bir meslek olarak sosyal hizmet zaman zaman kuruluşlar, toplum ve hükümet tarafından tehlikeli olarak algılanabilmektedir. Esasen, böylesi bir durum, sosyal hizmet açısından olumsuz olarak nitelendirilmemelidir. Çünkü sosyal hizmet, bireysel ve toplumsal düzeyde değişme ajanlığına yönelen, varolan olumsuz sosyal koşullara birey ve toplum refahı adına meydan okuyan (challenging) bir meslek ve disiplindir. Tüm toplumun yararını gözeten bir denge mesleği olarak sosyal hizmet, insan haklarını korurken, kendisi için oluşabilecek tehlikeli durumlar ile başetmeyi, her zaman değer ve felsefesinden ödün vermeyerek başarmaya yönelmelidir. Yine sosyal hizmet birey ve grup farklılıklarının korunması ile ilgili bir meslek ve disiplin olarak insan hakları kavramının gelişimine değerli katkılar vermektedir. Toplumun ve bireylerin, sosyal hizmet mesleğine ihtiyaç duymasının en temel nedeni baskı sistemleri ve adaletsizliktir. Sosyal hizmet, her tür uygulaması ile insanların sosyal işlevselliğine ve refahına engel olan toplumsal koşulların düzeltilmesi ve bireyin geliştirilmesi amacına hizmet etmektedir. Bu amacı gerçekleştirir iken ise sosyal hizmet, bireysel tedavi ve sosyal reforma yönelmektedir. Mesleğin temel amacının bireysel tedavi mi yoksa sosyal reform mu olduğu sosyal hizmet felsefesinde tarihi bir tartışma konusu olagelmiştir (Haynes, 1998, 501; Abramovitz, 1993, 6). Bu tartışma mesleğin niteliği ve insan hakları ile olan ilişkisi açısından da son derece büyük önem taşımaktadır. Sosyal hizmet mikro sosyal hizmet uygulamaları ile, birey ya da küçük bir grubun üyesi olarak birey üzerinde odaklaşır ve çevresel stres ile başetmesinde bireye yardıma yönelir. Mikro sosyal hizmet uygulamalarına, sosyal kişisel çalışma, sosyal grup çalışması örnek olarak verilebilir. Makro sosyal hizmet uygulamaları ise, birincil olarak toplum ve geniş sosyal sistemlere yönelen ve amacı bu sistemlerde değişiklik yaratmak olan uygulamalar olup bireylerin sosyal işlevselliğinin, içinde yaşadığı koşulların (durumun) uygunlaştırılması yolu ile de arttırılabileceği inancına dayalıdır. Makro sosyal hizmet uygulamalarına, toplum organizasyonu, sosyal refah politikası oluşturma ve planlama örnek verilebilir (Compton, Galaway, 1979, 10). Görüldüğü gibi gerek makro gerekse mikro sosyal hizmet uygulamalarında sosyal hizmetin mesleki etkinliğinin odağı ya birey ya da durumdur. Bir başka deyişle, sosyal hizmet hem bireyin hem de bireyin içinde yaşadığı durumun sosyal işlevsellik ve sosyal refah açısından daha iyi bir konuma getirilmesinde fonksiyoneldir. Bu açıdan, insan hakları adeta insan olmanın anlamı, istenilen toplum biçimi ve onurlu bir insan yaşamının ön koşullarını çizmektedir. Böyle bir idealin yaşama geçirilmesinde belki de en etkin meslek sosyal hizmettir. Çünkü sosyal hizmetin birey ve topluma ilişkin temel felsefi değerlerine dayalı bir uygulamada insanın değeri ve onuru ile sosyal adalete dayalı bir toplum düşüncesi ön plana çıkmaktadır. Sosyal hizmet ve insan haklarının bireye ve onurlu bir yaşama ilişkin idealleri paralellik göstermektedir. Çünkü sosyal hizmette tıpkı insan hakları gibi çağımıza damgasını vuran iki temel kavramı tüm uygulamalarına yansıtma amacındadır. Bu iki temel kavram insan hakları literatüründe “özgürlük ve eşitlik” olarak ortaya konmaktadır. İnsan hakları kavramının bu iki temel kavramı, sosyal hizmet literatüründe “self-determinasyon ve sosyal adalet” olarak kendini göstermektedir. Sadece geleceklerine yönelik kararları kendileri alan insanlar özgür olarak nitelendirilebilirler. Özgürce karar alabilmek için ise, insanların çok temel insan ihtiyaçlarından yararlanabilmesi ve seçeneklerinin olması gerekir. Böyle bir durum ise, sosyal adaleti gerektirmektedir. Sosyal hizmetin, insana verdiği değer ve onun yaşaması gerekli olan sosyal koşullara ilişkin tasarımı, insan hakları kavramının tasarımı ile son derece paraleldir. Şahin (1999b, 67)’in de belirttiği gibi, sosyal adalete yönelmeden self-determinasyona yönelme ya da self-determinasyona yönelmeden sosyal adalete yönelme mesleki uygulamanın kısırlaşması ve hatta yapılan mesleki faaliyetin sosyal hizmete aşina ancak kesinlikle sosyal hizmet sayılamayacak bir faaliyet olmasına yol açabilecektir Nitekim, literatürde, sosyal hizmet mesleğinin, sosyal adalete, self-determinasyona göre daha az yöneldiği ve böylelikle mesleğin temel misyonundan zaman zaman uzaklaşabildiği vurgulanmaktadır (Şahin, 2000; Şahin 1999b; Fiqueira, 1993, 179; Specht, 1990; Jannson, 1990; Dolgoff, 1981, 284-285). Mikro sosyal hizmet uygulamaları ile alanda çalışan sosyal hizmet uzmanlarının sosyal adalete sosyal refah politikasına katılım yolu ile büyük katkılar verdikleri, literatürde pek çok yazar tarafından belirtilmektedir (Şahin 2000; Şahin 1999b; Fiqueira, 1993; 179; Specht 1990; Schorr, 1985; Jannson, 1990; Dolgoff, 1981, 284-285). Aynı zamanda, tüm makro sosyal hizmet uygulamaları, self-determinasyonu temel bir öğe olarak uygulamalarının temeline oturtmaktadır. Örneğin, sosyal kişisel çalışma uygulaması çerçevesinde bir müracaatçıya sağlanan sosyal yardım ya da müracaatçı sisteminin sağlık yardımından faydalanmasını sağlamak, özde, alanda çalışan sosyal hizmet uzmanları için, o müracaatçı düzeyinde, sosyal adalete katkı anlamına gelmektedir. Yine, benzer koşulları paylaşan yoksun müracaatçı grupları için sosyal refah politikasını etkileme, bir başka deyişle, durumun uygunlaştırılması yolu ile sosyal işlevselliğin arttırılmasına yönelen makro sosyal hizmet uygulamalarının başarısı, ancak, o müracaatçıların yaşamlarını bütünsellik içerisinde kavrayan mikro uygulamaların varlığı ve başarısına bağlıdır. Bu anlamda, sosyal hizmet uygulamalarına ilişkin yapılan makro ve mikro ayırımı sınıflandırma açısından yapılmış bir ayırımdır. Bu açıdan sosyal hizmet, insan haklarına yönelik katkılarını artırabilmek açısından mikro ve makro sosyal hizmet uygulamalarını bütünleştirmek ihtiyacındadır. Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu aşağıda yer alan insan haklarını tüm sosyal hizmet uzmanları için ortak standart ve rehber olarak ortaya koymaktadır (IFSW 1999). Yaşam: İnsan hakları çalışmalarında yaşam hakkı temeldir. Sosyal hizmet uzmanları sadece yaşam kalitesini tehdit eden insan hakları ihlallerine karşı koymazlar, aynı zamanda yaşamı zenginleştirici ve geliştirici mesleki faaliyetlere de yönelirler. Sosyal hizmet fiziksel ve psikolojik sağlığın yaşam kalitesi ile ilişkisinin farkında olarak mesleki faaliyetlerini tasarlar. Önlenebilir hastalık ve sakatlıklarla ile ilgili çalışmalarda bulunur. Özgürlük: Tüm insanlar özgür doğarlar. Sosyal hizmette tüm uygulamalarında insanın özgürlüğünü kısıtlayan koşulları etkisiz hale getirme uğraşısındadır. Eşitlik ve Ayrımcı Olmama: Tüm insanlar için eşitlik ilkesi İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin birinci maddesinde ortaya konur. Sosyal hizmet sosyal adalete inanan bir meslek ve disiplindir. Dışta bırakılan birey ve grupların haklarının savunulmasında sosyal hizmet birincil rol oynamaktadır. Yine sosyal hizmet ayrımcı olmaksızın, tüm grupların kamu ve sosyal refah hizmetlerinden yararlanmasına çalışır. Adalet: Sosyal adalet, sağlık, eğitim, fırsat eşitliği, avantajsız gruplar ya da kişiler için korumayı içermektedir. Sosyal hizmet tüm uygulamaları ile müracaatçı kitleleri için sosyal adaleti geliştirmeye çalışmaktadır. Dayanışma: Sosyal hizmet, günlük uygulamalarında, yoksullar ve baskı altına alınmış gruplar ile dayanışma içerisindedir. Yoksulluk, açlık ve evsizlik insan hakları ihlalidir. Sosyal hizmet uzmanları, sosyal adaleti sağlamak için avantajsız grupların haklarını savunmak durumundadır. Bir başka deyişle dayanışma, insanlığın acı ve üzüntüsüne neden olan koşullara yönelik olarak sosyal hizmetin taraf olmasını gerektirir. Sosyal hizmet her türden etkinliği ile insanların politik, sivil, sosyal, ekonomik, kültürel ve manevi haklarını gerçekleştirmelerine yönelir. Sosyal Sorumluluk: Esasta sosyal sorumluluk, dayanışma ilkesinin yaşama geçirilmesi olarak düşünülebilir. Sosyal hizmet her zaman acı çeken ve avantajsız birey, grup ve toplumların yanında olan ve onların haklarını savunan bir meslektir. Bir bakıma sosyal hizmet mesleği de, toplumun sosyal işlevselliğini tam olarak sağlamayanlara yönelik sorumluluğunun sonucu olarak düşünülebilir. Barış ve Şiddetin Olmayışı: İnsan ilişkilerinde çatışma önlenemez. Sosyal hizmetin amacı bireyin kendisi ve diğerleri ile uyum içerisinde yaşamasını sağlamak ile ilgilidir. Sosyal hizmetin barış yanlısı olması, sosyal adaletsizliğin sürmesine razı olması demek değildir. Sosyal hizmet, değişim için şiddet içermeyen yolları her zaman denemekle yükümlüdür. Çevre: Dünyamız sürekli olarak kirlenmekte, doğal çevre bozulmaktadır. Doğa ile insan arasında varolan denge sürekli bozulmakta, pek çok ülkede yaşam kalitesi sürekli düşmektedir. Yanlış kalkınma modelleri küresel kirliliğe katkıda bulunmaktadır. Sosyal hizmet uzmanları, çevresel bozulmanın insan yaşamına verdiği zararlar ile başedecek çalışmaları yerine getirmek ile sorumludur. SONUÇ İnsan hakları sosyal hizmetin teori, değer tabanı, etiği ve uygulamasının ayrılmaz bir parçasıdır. Sosyal hizmet uzmanları mesleki müdahalelerinin her aşamasında müracaatçılarının insan haklarını koruma ve geliştirme sorumluluğundadır. Bu nedenle, sosyal hizmet, özellikle sosyal adalete yönelen makro sosyal hizmet uygulamalarını geliştirme ve yaşamın her alanında insan haklarına yönelme ihtiyacındadır.

 
   
şuana kadar 11213 ziyaretçi (21984 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol